Aslında bir zamanlar hiçbir şey yoktu, sadece ve tek Yaratan vardı. Hiçbir zaman nedenini tam olarak ilemeyeceğimiz bir şekilde ve bilemeyeceğimiz bir zamanda, aslında zamanın da olmadığı bir boyutta, bizi yaratan, yalnızlığını kırmak istedi. Belki de, nedenini bilemediğimiz başka şeyleri tecrübe etmek istedi ve bu boyutta, beş duyu ve sezgilerimizle algıladığımız makrokozmosu, evreni yarattı. Bütün bu yaratılışı oluşturan en büyük enerji titreşimi ve gücü "sevgi'ydi. Bütün evren "bilgi" ve "sevgi" üzerine kurulmuştu. Kim bilir Yaratan belki de sevme ve sevilme ihtiyacı hissetti, belki de hiçbir şeyin ihtiyacı içinde değildi; sadece, "sevgi"nin yaşanmasını ve tecrübe edilmesini istedi. Özünde hepsinin bir olduğu, sayılamayacak derecede çok değişik türde canlı yaratıldı. Hepsi de sevginin başka bir ifadesiydi. Bu Güneş Sistemi içerisindeki canlıların belki de en mükemmeli ve ayrıcalıklısı olan insanoğluysa her türlü sorunu, sevinci, üzüntüyü, hastalığı, mutluluğu, mutsuzluğu tecrübe edebileceği özel bir fizyolojiyle yaratılmıştı. İnsanoğlunun üstünlüğü, belki atom bombasından, nötron bombasından, silahlardan çok çok daha güçlü bir şeye sahip olmasındaydı. Bu da, içinde yatan "sevgi'ydi. Ama gerçek ve derin düzeyden bir sevgi, bütün evreni "sevme gücü"ydü. Dünya gezegeninde, önceleri mükemmel bir uyum içerisinde yaşayan insanoğlu, giderek doğa yasalarından yavaşça kopmaya, sadece kendi cinsine ve türüne değil, aynı gezegene kendisi gibi misafir olarak gelmiş diğer canlı türlerine de acılar çektirmeye başladı. Özünden o kadar uzaklaştı ki, huzur ve barışla dolu muhteşem bir doğa içerisinde yaşarken, sevgi özelliklerinden uzaklaşıp, negatif özelliklere yöneldi: savaşlar yaptı, yalan söyledi, kin ve nefret güttü, öldürdü. Teknolojiyi yaratırken, manevî değerlerden uzaklaştı, sevmeyi unuttu.
"Sevgi"kendisini çeşitli zamanlarda, değişik isim ve bedenlerde ifade etmek ihtiyacını hissetti; insanlara, Yaratan'ın
bir parçası olduklarını hatırlattı.
Zaman zaman pek çok bilge ve seçilmiş kişi, çekilen bu büyük
acıları dindirmek için çeşitli yöntemler geliştirdi, deneyimler
yaşadı. Derken bir gün insanoğlu,
hemcinslerine ve diğer canlılara "sevgi" enerjisiyle yaklaşırsa,
unuttuğu mutluluğu ve huzuru yakalayabileceğini
anlamaya başladı. Ait olduğu bütünün başka bir parçasını
üzdüğünü ve aslında bunun, kendisinin de üzüleceği anlamına
geldiğini fark etti.
"Sevgi" o kadar önemli ve muhteşem bir güçtü ki;
insanoğlu kendini, tüm canlıları ve Yaratan'/ tekrar
sevmeyi denedi. Ve ondan istendiği şekilde,
gerçek ve derin bir düzeyden severek, Yaratan'la temas kurmaya
ve tekrar muhteşem kaynaktan beslenmeye başladı.
Sonra, dünya üzerinde savaşlar, ölümler, açlık tekrar
azaldı."Sevgi"nin gücüyle insanoğlu öyle bir noktaya geldi ki,
makrokozmosun bir parçası olduğunu fark etti ve doğa da
insanoğlunu tekrar ödüllendirmeye, ona mutluluk, huzur ve
barış vermeye başladı.
Her kalpten çıkan küçük "sevgi" damlacıkları birleşti, ırmak
oldu, göl oldu, deniz oldu. Denizler de
sonsuz sevgi ve mutluluk okyanusuna dönüştü.
Artık damlalar yok; sonsuz mutluluk ve
"sevgi" okyanusu vardı.
Her şey başladığı noktaya geri dönmüştü.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder